18 Aralık 2013 Çarşamba

Gözlüğüm yoktu, net göremedim

Karşı apartmanın girişinden çıktılar
Kadın, etrafa bakınırken, adam
kapıyı kilitledi.
Kadının yanına geldi sonra, adam.
Kadın yükseldi, baş parmakları üzerine
Sonra güneş doğdu, dudağından- dudağına
Bir parça kan damlattılar birbirlerinin...
Yürümeye başladılar,
adam elini doladı, kadının omzuna
yürümeye devam ettiler.
Gözlüğüm yoktu, net göremedim.
Köşeyi döndüler,
Artık hiç görmüyordum.
Bir aşk, orada bitti
Bir köşebaşı ve duvar yüzünden.

Lanetin şiiri

Ne kadar safım!
Sevgiye inandığım için
Anlayabilecek anlatabilecekmişim gibi
Yalnızlığımı giderme çabasında bulunduğum için.
Bu bir tek spermin yumurtayı döllediği günün laneti.

Ne kadar körüm!
Sadece gördüklerimi var bildiğim için.
Bu gözümü açtığım günün laneti.

Ne kadar aptalım!
Sözcüklerin değersizliğini anlamadığım
Birkaç kelime üzerine kurduğum hayatlar için.
Bu konuştuğumuz ilk günün laneti.

Ne kadar yorgunum!
Dokunduğum bütün canların içinden geçerken
Ruhumdan bir parça bıraktığım için.
Bu ilk aşkımın laneti.

Ne kadar haksızım!
Canından geçtiğim her insandan sonra
Çıkan yeni canımı o insana veremediğim için.
Bu dönüşümün laneti.

Ne kadar nefret ediyorum kendimden!
"Çok iyi bir insan" olduğumdan.
Bu alkışı bulanın laneti.

Ne kadar tutsağım!
Kendimi sadece başkalarında var edebildiğim için.
Bu da kuş olup uçamamanın laneti.

Biraz samimiyim...
Ruhumu yanımda taşıdığım için.
Bu da şarabın ödülü.

İşte, kendimi affedemiyorum artık
Ben lanetliyim!
Yüzüm, gözüm, gözyaşlarım lanetli.
Bu laneti ne yollar temizler
              ne ölüm
              ne de okyanuslar...
Yapacağım tek şey kendi içimde
                                                kayb-olmak
                                                hiç olmak...
eskiden,
mezarlarımızın başına dikerdik fidanları
şimdi fidanların dibine gömüldük
mezarlarımızı kazacağımız bir fidan dibi için öldük
ama öğrendik o ağacın gölgesinde
nasıl bir yaşam kuracağımızı
aşkla, şiirle, öfkeyle...
kurur bazen ağaçlar
fakat geride bir sürü tohum bırakır...
ama artık ağacımız meyve veriyor, biliriz
zordur özgürlüğün dostluğun aşısını tutturmak
fakat belki otuz yıl meyve vermek için
bekleyen zeytin ağacımız
artık gökkuşağı kadar renkli zeytinler verecek...

Boş oda

birinin nefesi var,
bomboş odamda...

birisi kıpırdanıyor,
hışırtısı geliyor.

ekmek atıyorum balkona,
kargalar balkona geliyor.

ve bu boş odada
gerçekten, benden başkası var!

teybe kaset koyuyor,
-hep neşeli-
neşesi korkutuyor.

başımda dikilip izliyor,
gözleri korkutuyor.

kan kokuyor, birinin bacaklarından sızan
bileklerinin inceliği korkutuyor.

uyumam lazım, korkuyorum
ondan da kendimden de...

şiir okuyorum ona
belki korkutmaz
olmuyor!

şiir yazıyorum ona
belki korkutmaz
olmuyor!

saçlarını da toplamıyor
sinir ediyor beni; saçlarının kıvrımları
-hiç böyle demezdim- korkuyorum!

banyoya gireyim diyorum, korkuyorum
çığlığı tenimi boyarsa diye!

Kadın kadındır

Yaşanması gereken acılar vardır,
Söylenmesi gerekn sözcükler...
Islanması gereken dudaklar vardır -kuru-,
Yanaşması beklenen vapurlar
Ve ardından bakılacak...

Yıkılması gereken duvarlar vardır,
Sonra altlarından çıkarılacak kediler
Ve kedi cesetleri...

"Hadi itiraf et!" dedi
Acı dudaklar, ardından yıkıldı.
"Bana aşıksın dimi?"

Aşkın tanımı yapılmaya çalışıldı
Kedilere bakılarak.

Korku dolu sokaklarda
Sırf malt olduğu için biralar
Sarhoş olduk.

Sapık mıyız biz öpüşelim?
Sapık mıyız biz, öpüşelim!

Öpüşleri bölen "o"lar
Yeniden öpüşler, gözyaşları
ve öpüşler...

Yeter!
Tamam, yeter!

Ruhla savaşını
Düşünce kazandı.

Issız dağlara düştü
Zavallı ruhlar,
Kediler
           ve kedi cesetleri...

Une femme est une femme..

Dağılan...


Bedenim, zihnim, ruhum
Bilmiyorum hangisi ama
Tuzla buz olmuş bir yanım var,
Milyonlarca parçaya bölünmüş...

Bazen şu en büyük parçam oluyorum
Halının tüyleri arasına mekan kurmuş.
Günü geliyor içeri giren rüzgarda
Savruluyor bir parçam...

Söylesene bana!
Diyalektik ne yanına düşer kaosun?
Hangi ışık hüzmesi parçaladı karanlığı?

Kim aşkı hapsetti içine?
Herşeyi yutan bir canavar sanki, biri
Aşkı yutan!

Bize ne bıraktı peki, ölüm?
Aşkı da aldı, geriyye ne kaldı
Vücudumuzun hararetinden damıtılan terden
Tartar ve çürük öpüşlerimizden
Özsuyumuzun zevk suyumuza dönüşmesinden başka?

Yoksa
Bu hayallerimi biriktirdiğim
Kumbaranın kırılmasıyla
Dağılan ben miyim?